İLKOKUL DÖNEMİ: Çocuğum, 17 yıl önce, Kadıköy bölgesinde,şu an kapanmış
olan bir özel ilkokula başladı ve ilkokulun ilk 3 sınıfını bu okulda tamamladı. O
zamanlar çok iddialı, yabancı kolejlere çok öğrencisinin girmesiyle ünlenen bir okul
olduğundan; fiyatı diğer okullara göre pahalı olmasına rağmen içim rahattı. İşlerim
dolayısıyla çok ilgilenemesem de okulun çok iyi olduğu biliniyordu .
Çocuğum fazla enerjik, neşeli, hareketliydi. İlkokul 1 nci sınıfta dikkatini
toplayamama, ders esnasında sırasında oturmama, öğretmeni dinlememe gibi
sorunlar oldu. Elbette ki; daha 6 yaşındaydı, oyundan ,rahat ev ortamından
koparak okula ve kurallara girmişti. Şimdi düşünüyorum da; o zaman okulu ,kuralları
ve öğretmenleri hiç ona anlatmadığımı, konuşmadığımı farkediyorum. Bizim
zamanımızdaki gibi; sınıfta herşeyin , çocuğa zaman tanınarak öğretileceğini
düşünmüştüm. İnanın başarılı çocukların çoğunda aileden bir yardım var.
Okumayı öğrenmeden gelen az sayıdaki çocuktan bir tanesi de benim çocuğumdu.
Öğretmeni ‘’ Bu sorunu niye daha önce halletmediniz, hemen öğrensin, ilerlemem lazım’’
deyince şaşırdım. Sonunda öğrettik. Sonra kalın bir deftere devamlı matematik
problemleri ve çözümlerini yazmaya başladılar. Mesela; ondalık kesirler işleniyorsa;
bu konuyla ilgili hertürlü problemi öğretmeni okuyor, çocuklar deftere yazıyor,
öğretmen tüm çözümleri okuyor, çocuklar deftere yazıyor, benzer ödevler
çok sayıda evde çözülüyordu, Çocuğum elinin yorulduğunu ve sıkıldığını
söylemeye başladı, sınıflar ilerledikçe, kolejlere girişte iyi bir sonuç almak gibi bir hedefi
olan öğretmen hem kendini hem çocukları hem de velileri huzursuz etmeye başladı.
Bu herkes için bir yarıştı, girmek istemeyen bizim gibi veliler bile kendini bu
işe kaptırabiliyordu. Bu arada ben çocuğumun Matematikteki
gelişmesini farkediyordum, ama Matematik haricinde Türkçe okuma-
Kompozisyon yazma veya anafikir anlama konularında çok zayıftı. Çalışan annelerin
çocukları olan azınlık, ders programına yetişmekte zorlanıyor, hem çocuklar hem de
veliler olarak öğretmenlerden eleştiriler alıyorduk .
4. ve 5nci sınıflarda bu gerilimi yaşamak istemeyerek onunla ilgili en güzel 1nci değişikliği yaptık.
Başka bir özel okula kaydettirdik. O zamanlar yeni kurulmuş olan bu okul, şu an Kadıköy ün en tercih edilen
okullarındandır. 4. ve 5nci sınıfları bu okulda tamamladı, Öğretmen , çocuklar arasındaki arkadaşlığı sağlamada ve
eğitimde başarılıydı. Uzun yıllar devlet okulunda çalışıp emekli olmuş iyi bir öğretmene rastlayan çocuğum , bu 2nci
okulunda kendine güvenini kazandı, okulu-öğretmeni sevdi, okumayı, anlatmayı,resim yapmayı, arkadaşlığı öğrendi,
iyi veya kötü önemli değil kompozisyon yazdı, grup çalışması yaptı.
Böylece, ''En iyi okul dense de; okulun çocuğa uygun olması önemliymiş. ''i öğrenmiş oldum.
İlkokul 4ncü sınıfta dersaneye gitmesi gerekti, yine o zamanlarda Kadıköy deki en iyi denen dersaneye
gönderdik. En iddialılarından olan bu dersanede çocuğum dersleri takip edemedi, dersaneyi
bıraktı. 5nci sınıfta yine Kadıköy de bilinen ve yeni kurulmuş olan başka bir dersaneye
kaydettirdik ve iyi de oldu.
Bu arada da özel ders alması için öğretmenlerle görüşmeye başladık. Eve gelen hocalar, durumun parlak
olmadığını ve fazla ümitlenmemizi, temel konularda eksikler olduğunu söylediler. Elbette; eksikleri vardı ki; yardım
istedik, şikayet etmek anlamsızdı. Anne olarak duyduğunuzda canınız sıkılıyor, belki siz de farkediyorsunuz,
ama bunu konuşmak zor geliyordu. En temel eksiklik de; Sayısal derslerde değil(Matematik ve Fen iyi) Türkçe ve
Sosyal deydi. İlkokuldaki bu eksikliklerin kapatılması kolay değildi. Sayısal derslerde eksiklik olsa; kuralları-
problemleri çalıştırır, öğretirsiniz, Sözel derslerdeki eksiklik okuma-anlama-yorumlama, deyimlerin
anlamlarını kavramayla ilgiliydi ve zaman gerekliydi. Bu sırada işteki olumsuzluklardan dolayı ayrılmak zorunda
kaldım ve galiba çok da iyi oldu. Beraber çalışmaya başladık, sayısal olmayan dersleri çalışmak daha zordu. Sabırla
yavaş yavaş, sınav stresine aldırmadan ,konuların temelini öğrenerek çalışmaya devam ettik.
Kolej imtihanlarında; Avrupa yakasında bir Fransız kolejine girecek puanı yakaladı ki, sınava girdiği sene, 8 yıllık
eğitim kararının çıktığı seneydi. Son kolej imtihanıydı, kolejlerin giriş puanı yüksekti ve kolejlere çok talep vardı.
Anadolu Lisesi imtihanlarından daha iyi sonuç aldı, Galatasaray veya İstanbul Erkek’ i kazanamadı ama
Kadıköy’de bilinen bir Anadolu Lisesini kazandı, yedek listeleriyle uğraşmadık, İngilizce
yanında 2nci bir lisan öğrenmesi için Fransız Kolejine kayıt yaptırdık.
ORTAOKUL DÖNEMİ: 2 sene Fransızca Hazırlık döneminde ben tekrar çalışmaya başladım.
Hazırlık ve 1nci sınıfta rahattı, ilkokuldaki Matematik bilgisi, derslerde ona yardım ediyordu.
2nci sınıfta Fransız Edebiyatı ile sorunlar yaşamaya başladı, ama sorunun aslı, yine ilkokuldan gelen eksiklikti: Bir
düzyazıyı okuyup anlamak, yorumlamak, fikirleri anlatmak onu sıkıyordu. Fransızca ile
sorunu yoktu, aynı konuları Türkçe okusa yine sorun olacaktı. Kitap okumaya hiç zamanı olmamıştı ki.
Ortaokul dönemi boyunca, bu kolejin sayesinde çok miktarda Türkçe roman, hikaye, makale ..okudu, anlattı,
kompozisyonlar yazdı. Böylece sözel kısımdaki eksikliğini de halletti. Ayrıca Türkçe okuma-
anlama-cümle ve paragraf konularından hergün test okudu, cevapladı, bu konuda o kadar iyi oldu ki; ÖSS
hazırlıkta da neredeyse hiç Türkçe çalışmadan, hiç hatasız sonuçlar alıyordu, gerçek ÖSS sınavında sıfır
hatayla Türkçe’yi bitirdi.
LİSE DÖNEMİ: Çocuğumun bir arkadaşı, ÖSS’ye hazırlanırken ; ona Boğaziçi Üniversitesine girmek istediğini
söylemiş ve beraber Boğaziçi’ni ziyaret etmişler. O gün eve döndüğünde bu üniversiteye gitmek istediğini söyledi.
Önünde bir katsayı problemi vardı. Ortaokulu okuduğu Fransız Kolejinden okul puanı ve öğrenci başarı puanıyla
Boğaziçi’ni kazanması zordu. Anadolu Liselerine hazırlanmaya başladı, Fransızca eğitim ile beraber dersaneye
devam edip hazırlanmak onun için zordu.
Bu sırada istekli öğrencilere daha çok yardım eden, bol etütlü, çiçekli kitapları olan Kadıköy’deki bir dersaneye
devam etmeye başladı. Bu dönem ben tekrar işe ara verme durumundaydım. Çocuğumun öğrendiği
konular, bilmesi gerekenlerin yanında hem AZDI, hem de öğrendiklerini EKSİK öğrenmişti. Ben hırs
yapmamasını, öğrenemeyeceği kadar fazla olan detayları bırakıp hiçolmazsa öğrenebileceği temel
konuları iyi öğrenmesi gerektiğine onu ikna ettim, az soru çıkan ama öğrenmesi vakit alacak konuları hiç
çalışmadı, sadece o konunun en temel kısmını öğrendi.
Arkadaşlarımın göndermemi istemediği bu dersanede çocuğum konuları sevdi ve öğrendi, bilmediklerini sordu,
sonuçları iyileşti, kendine güveni geldi, dersane hocaları çocuklarla çok ilgilendi. Kolejlere girişte Avrupa yakasının
en iyi İngilizce eğitim yapan ,en yüksek puanlı yabancı koleji hariç tüm kolejlere girecek puanı aldı.
Bu sırada Anadolu liseleri sınav sonucu geldi. Kadıköy’deki bir Anadolu lisesini kazanmıştı, ama bu okulun
hazırlığı 2 yıldı, acaba 1 yılı atlar mı diye düşünürken; dersaneden bir öğretmeni, bu puanıyla yedek yerleştirmeye
girmesini ,bir üst liseyi kazanabileceğini söyledi. Gerçekten de o okulu yedekten kazandı.
Dersanedeki öğretmeni onu cesaretlendirmese , kazanamayacağını düşünerek müracat etmeyecekti.
Fransız Kolejinden farklı bir eğitim yapısı ve zor bir eğitimi olan bu Anadolu Lisesine geçiş kararı, çocuğumun
eğitimindeki 2nci olumlu ve önemli karardı. Okulun Matematik ve Türkçe-Sosyal bölümleri kuvvetliydi.
Lise1nci sınıfta Matematikte zorlandı, konuları teste değil, klasik tarz soru çözmeye dönük öğretiyorlardı,
sorular çok zordu, çalışmak vakit alıyordu, Fizik ve Kimya bölümleri de iddialıydı, konular detaylı işleniyor, öğrenciler
donanımlı olduklarından sorular da zor hazırlanıyordu.
Anadolu lisesine hazırlandığı dersane, lise 1nci sınıf için burs vermişti, ,çocuğum okul derslerine
çalışmaktan gitmeye vakit bulamıyordu, devam edemedi.
Okulun ÖSS başarısı yüksekti, öğrenci başarı puanını da yüksek tutmak için, ders notlarına dikkat ediyordu,
ortalaması yüksekti. Ama okul müfredatı klasik, ÖSSsınavı test yöntemi olduğundan ve ikisine de aynı anda
çalışmak mümkün olmadığından, ‘Acaba bu kadar zor eğitimi olan okula gelmesi doğru mu
oldu ‘’ diye düşünmeye başladık. Üstüne üstlük Türkçe-Matematik değil Fen bölümünü seçmeye karar vermişti.
Lise 2nci sınıfta hem Matematik, hem Fizik hem Kimyaya yetişmesi zordu, aslında tüm derslerde okulun beklentisi
çok yüksekti, öğretmenler, öğrenciler ve hatta da veliler de hırslıydı. 2nci sınıfa kadar pek
tanışmadığı Geometri dersine aniden ve yoğun girmesi de gerekmişti.
Lise 2nci sınıfta yine dersane değişti. Test soruları, çözülemeyen soruların ve sonuçların, devamsızlığın
titiz takipçisi olan Kadıköy’ün en bilinen dersanesine gitmeye başladı. Ama okul derslerinden dolayı yine
dersane çalışması verimli olmadı, gitmekten vazgeçti. Sonunda , 2nci sınıfta doktor veya mühendis olmak
istemediğine emin oldu. Boğaziçi üniversitesi İşletme veya Ekonomi bölümünü istiyordu.
Bu sefer lisede bölümünü Türkçe-Matematik ‘e değiştirmesi gerekti. Boşuna 2nci sınıfta Fen derslerine vakit
harcadım derken , nereden bilinebilirdi ki; bu Fen bilgisinin onu ÖSS’de ilk 100 e taşıyacağını
ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünü kazanacağını!!!
Lise 2nci sınıfın ( 2005) yazında, ÖSS Sınavı içeriği değişti. Çocuğumun seçtiği bölüm olan Eşit Ağırlık ta
Matematik soruları, önceki ÖSS benzeri soruların olduğu=Matematik1 ve
daha önce ÖSS’de olmayan limit,türev,integral gibi konuların olduğu= Matematik 2
olarak 2 bölümden oluşturuldu. Hatta Matematik2 nin etkisi de daha fazlaydı. Okulunda zaten 2nci ve 3ncü
sınıflarda Matematik2 konuları , aynı zorlukta okutulmaktaydı, diğer okullar bu konuları okutmayıp öğrencileri
Matematik1 e hazırlıyordu, Dersanelerin elinde çalışma materyeli bile yoktu, öğretmen de bulunamıyordu. ÖSS
sınavındaki yeni Matematik soru tipi, gittiği okulunun müfredatına çok uygundu, Şans ONA gülmüştü, bana hep
derdi ‘ Benim hayatım hep böyle zor mu olacak,’’ diye, ben de ‘’Çalışanlara, sabredenlere bir ara şans
yardım eder, yukarda gören biri var, inan bana ‘’derdim, O da beni teselli etmek için söylüyorsun
derdi. Çalışmalarının karşılığını gördü. Son sınıfta tekrar dersane değişti, aslında aynı dersaneydi, daha önce gittiği
sayısal şubesiydi, şimdi Kadıköy’deki Eşit Ağırlık şubesine geçti. Artık okulda Fen dersleri olmayınca rahatlamıştı ve
dersaneye hiç devamsızlık yapmadan gitti. Okulda bölüm değiştirince; 2nci sınıftan Edebiyat, Psikoloji ve yanlış
hatırlamıyorsam Coğrafya gibi 3 dersi eksik almış olduğundan, gerekli kitapları okuyup sömestrde imtihanlara
girmesi gerekliydi. O kış çok soğuk geçti, 4-5 haftayı bulan kar tatilinde eksik 3 dersinin kitaplarına çalışarak geçti
ve başarı ortalamasını hep yüksek tuttu. Bu okulda severek okudu, ne kadar müfredatı yoğun olsa da; öğretmen
ve öğrencilerin kalitesi,hırsı, azmi, desteği kızımı daima olumlu etkiledi.
Hala kızım okulun önünden geçerken, özlemle bakar ve fırsat buldukça ziyaret eder. Bu
dönemde çocuğumun içinde bulunduğu hırslı, çalışkan, sabırlı çevrenin ona nasıl olumlu etkilediğini
gördüm, KENDİ ARKADAŞLARINDAN ,ÇEVRESİNDEN DAHA ETKİN ÖĞRENDİĞİNİ öğrendim.
ÖSS DÖNEMİ: Okulun ve dersanenin verdiği testleri daima çözdü, çözemediklerini hemen öğrendi, dersaneye ve
okula hazırlanarak gitti, başka 2 dersanenin yayınlarından değişik sorulara da baktı. Asla konunun detaylarına vakit
harcamadı, ÖSS’de de en bilinmesi gereken temel konuları en bilinmeyecek tarzda soruyorlar
Asla günde 3 saatden fazla çalışmadı ama asla hiç çalışmadığı gün de olmadı .
Sadece haftada 1 gün haricinde . Bir yıl hele 2 yıl hiç dinlenmeden, gezmeden devamlı çalışabilir misiniz?
Bunu kimse yapamaz.
Matematik ve Geometriden yapamadığı soruların çözümü için destek aldı. Gittiği Dersane, çözemediği sorular için
etüt yapıyor, öğretmenler her zaman yardım ediyordu. Ama okuldaki başarı puanını düşürmemek için daha fazla
çalışıyordu, vakti azdı, Yardımcı öğretmenlerinden sadece yapamadığı soruların kağıt üzerinde
çözümlerini alıyordu, kendisi elle tekrar çözüyordu . Çok iyi Matematik ve Geometri öğretmenlerine rastladı.
Çocuğum, soruları kendisi çözüp konuları kendisi okumak istedi, kendi elleriyle soruları çözmedikçe,
aynı şeyleri tekrar kendisi yapma ve 2 kati vakit kaybetme durumunda kaldığını, kendisi çözmedikçe
çözümün ona ait olmadığını söylüyordu. Aslında ben sadece onun itirazlarını dinledim ve ona
uygun çalışma şekli için hem yardımcı olan öğretmenleri hem dersaneyi hem okulu da ikna etmeye
çalıştım. Ben de Ankara Fen Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik mezunuyum. Monolog halinde benden de
ders almak istemedi.Bu esnada çok da cesaretlendirici ve iyi eğitimcilerle karşılaştı. Dersanedeki Geometri
öğretmeni , okuldaki Müdür Yardımcısı çocuğumun istediği bölümü , üstelik 1nci tercihini tutturacağını 2 yıl
önceden söylediler. Niçin böyle düşündüklerini sorduğumda verdikleri cevaplar şöyleydi: O istikrarlıydı, daima
testlerde aynı sonucu alıyordu. Hiçbir zaman iddialı sonuçlar değildi. En az 80- en fazla 85 net alıyordu, ama daima
bildiklerini doğru yapıyordu, öğrendiğini unutmuyordu, sakindi, dikkatsizlik yoktu, Sınavlarda iyiydi, zor
sorularla iddialaşıp zaman kaybetmiyordu,Kararlıydı. Programlı çalışıyordu.
Günde 300-500 soru çözülmesi gerekliliğine, kitap bitirilme zorlamalarına kanmadı, Günde 3 saat 170 soru çözerek
çalıştı, ama evdeki çalışmalarında daima zamana baktı, kısa zamanda, çabuk ve hatasız yaptı,
yapamayacaklarıyla uğraşıp zaman kaybetme tuzağına düşmedi.Yapamadıklarını hemen
öğreniyordu. Boğaziçi Üniversitesi İşletme veya Ekonomi bölümüne girmek gibi bir hedefi vardı, bunun
için gerekli puanı hesapladı, hangi konulardan kaç doğru yapması gerektiğini buldu.
Sınavlarda en büyük avantajı: Panik yapmıyordu, sakindi, ne olacak alt tarafı bir
imtihandı, bu okulu istiyordu ama olmazsa başka alternatifler de vardı, İstanbul da ya da
başka şehirlerde başka üniversitelerde vardı, gidebileceği şehir ve üniversite ve
bölümleri düşünerek kendine en az 15 farklı alternatif içeren tercih listesini baştan
hazırladı, içi rahattı. Aile olarak da hırs yaptırmadık. çocuk aşırı çalışmaktan bunalabiliyor, daha iyisi olsun derken
elimizdeki iyiyi de kaybedebiliyoruz. Herşey dengeli olmalı.
EBEVEYN OLARAK en önemlisi; zor ve stresli durumlarda, onun kendisini kontrol edişini, sabrını, kararlılığını,
kontrollu hırsını, vazgeçmeyeceğini gördük, Sınav o kadar önemli değildi, nasılolsa bir üniversite
kazanabilirdi, başka türlü bir kariyerde çizebilirdi, herkes de Boğaziçinden mezun olma durumunda değil, çok iyi
pozisyonlarda çalışanlara bakın, aralarında kendilerini yetiştirmiş çeşitli üniversitelerden gelenler var. Hatta
Boğaziçinde eğitimin de zor olduğu düşünülürse, ben oraya giderse, sadece ders çalışıp kendisini geliştirebilecek
başka faaliyetlere vakit kalmayacağını düşünüyordum. Zaten zor bir lise dönemi geçirmişti, üniversitenin biraz rahat
olması gerekiyordu. Bu düşünceleri onunla paylaştım da.
Şimdi bakıyorum, çocuğum istediğine kavuştu. En önemlisi; onun gelişimini,yavaş yavaş güçlenişini gördüm
ve bu aşamaları da biraz eğlenerek de yaşadı. Şimdi Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü 3ncü sınıfta. Kendisi
firmalara başvuruyor, staj yapıyor, part-time çalışmak için imtihanlara giriyor, görüşmeler yapıyor. Benim için;
hayata hazırlanması daha önemliydi. Kendine güveni var , uğraşmak istiyor, hedefleri var. İlk 100 içine
girerek istediği bölüme giren yavrum için ÖSS sınavının bence sınav sonucundan daha önemli etkileri oldu.
Tıpkı borudan suyun gelmesi için; biraz suyu içine çekersiniz sonra nasıl su devamlı akarsa ; başlangıçta
biraz destekle ve bir miktar başarıyla devamını getirebiliyorlar.
Yeter ki, Bir kere yapabilsinler , BEN DE BUNU ANLADIM.